10 Mart 2024 Pazar

4 Mart 2024 KODA Konseri Üzerine

Konser günü öğleden sonrası saatlerinde, o gün akşam sahneye çıkacak Karşıyaka Oda Orkestrası (KODA) müzisyenlerinden arkadaşım Gökçe Bahar Oytun'un aramasıyla telefonum heyecanla çaldı. (Her seferinde aynı çalan telefon zil sesi nasıl bu sefer 'heyecanla' çalabilir diye soracak olursanız, onu 'telefon acı acı çalıyordu...' diye betimleme yapanlara sorun. Bir telefon acı acı çalabiliyorsa demek ki yeri geldiğinde heyecanla da çalabilir.) Akşamında konseri olan bir arkadaşımı normalde benim aramam gerekse "Bugün konseri var. Akşama odaklıdır. Aramayayım" diye mümkün olduğunca bundan kaçınacakken, Sevgili Gökçe'nin gün içinde bana beş dakikasını ayırıp, bu konserin çok keyifli olacağını, gelebiliyorsam kaçırmamam gerektiğini, hatta sert müzik hayranı olan beni yakalamak için özenle mi seçtiğini bilmediğim bir benzetme ile barok döneminin 'rock star'ları gibi isimlerden bir seçki olduğunu, şefin bolca eserlerin hikâyelerini anlattığını özenle anlatarak beni heyecanla bu konsere davet etmesi beni çok mutlu etti. Ben ise bir önceki KODA konserini izlemiş, bugünlerde de biraz işlerimin yoğunlaşması sebebiyle konser duyurusunu görmüş ama 'bu akşam çalışmama yoğunlaşayım' diye bir karar vermişken, bu konseri Gökçe'nin özellikle telefon etmesi sayesinde mutlaka izlemeye karar vererek, karşı taraftan vapura binip Bostanlı Hikmet Şimşek Kültür Merkezi'nin yolunu tuttum. 

Vapurla gelirken barok dönemde kimler varmış diye baktığımda Vivaldi, Bach, Handel gibi tanıdığım ve çok beğendiğim isimleri de görüp, keşke en bilinen en sevdiğim eserlerini çalsalar, bu eserleri sahnede canlı izlemiş olsam ne güzel olur diye içimden geçirmiştim konser öncesinde.

Gökçe Bahar ile tanıştığımız Mart 2023'ten itibaren geçtiğimiz sezon 4 kez izlediğim KODA konserlerinden sonra, bu sezon da bu konser hariç iki kez daha izlemiştim ve sanki bu sezon KODA konserleri artık daha da kalabalık bir seyirci kitlesine çaldığını, her konserde neredeyse veya tamamen kapalı gişe (sold out) olmaya başladığını gözlemliyorum. Artık yaklaşık 45 dakika - 1 saat öncesinden kültür merkezi binasında olmamanız hâlinde salona zar zor girip, en keyifsiz açılardaki koltuklara mecbur kalabilirsiniz. Gözlemlediğim kadarıyla orada oturmuş bir kültürün sürmesine işini en güzel şekilde yaparak katkı sağlayan KODA, Karşıyaka'da -hele ki klasik müzik için önemli sayılacak bir sayıda- bir kitle tarafında çok seviliyor.

KODA konserlerinde daha önce iki kez İbrahim Yazıcı'nın şefliğinde gözlemlediğim 'eserlere dair notlar anlatma' sunumlarını, içerisinde şarkı sözü ve hatta başlıklarında bile pek çok kez bir tema ismi barındırmayan klasik müzik eserlerinde çok önemsiyorum. Şefin eserlere dair anekdotlar anlattığı konuşmaları bolca yapmasının parçaların bağlamlarını bilerek ve daha iyi bağ kurarak dinlememizi sağladığını düşünüyorum ve bundan büyük zevk alıyor ve önemsiyorum. Bunu daha önce gördüğüm tek örnek İbrahim Yazıcı iken 70 yaşındaki İngiliz şef Howard Arman'ın eserlere dair konuşma eylemini bir başka güzel tatta sergilediğini gördüm. Programda küçük bir değişiklikle Georg Muffatt'ı öne alarak konsere başlarlarken Howard Arman'ın iyi bir mizah da içeren, yer yer teatral ses tonu kullanımları da içeren çok kuvvetli hitabetinin yanı sıra çevirilerini salona ileten KODA'nın kemancıları arasında genellikle seyirciye göre sol tarafta seyirciye en yakın kısımda görmeye alışık olduğumuz Deniz Toygür'ün de bir o kadar neşeli çevirmenlik performansı ile iyi müzik dinlemenin yanı sıra çokça güldüğümüz bir akşamı da yaşamış olduk.

Parçaların bağlamını bilerek dinlemenin verdiği keyfi zaten yaşıyorken Howard Arman'ın sunumu bana o kadar ilginç ve nitelikli geldi ki konser dinleme deneyiminin yanı sıra kendimi aynı zamanda bir workshop'ta (müzik atölyesi, müzik dersi) gibi de hissettim. En aklımda kalan eser sunumu Heinrich Ignaz Franz von Biber'den "Battalia"nınkiydi. Tıpkı bir eseri analiz ettiğimiz müzik dersi veya bir 'workshop' içindeymişiz gibi, eserin her bölümünün arasında durdurup, sıradaki bölümünün hangi resmi betimlediğini anlatarak ilerlemesi benim hayatımda ilk kez gördüğüm bir stildi. Aklımda en çok kalan sunum olan Battalia'nın sunumunun nasıl ilerlediğini şöyle anlatmaya çalışayım: Battalia'nın genel olarak temasının ne olduğundan ve bestecinin eserin her bölümünü kafasında resim resim canlandırdığını ifade ettikten sonra parçanın ilk bölümünün günün sabah saatlerini betimlediğini ve tavuk seslerini betimleyen figürden bir örneği bir enstürmaniste kısaca çaldırmasının ardından ilk bölüm çalındı. Bölüm arasında müzik durdu ve sıradaki bölümü anlatan konuşma başladı. Şarkı söyleyen askerler betimleniyordu. Askerler birer müzisyen olmadıkları için kulağa özellikle kakafonik geleceğini, enstrümanistlerin yanlış çaldığını zannetmememiz gerektiği konusunda bizi uyardı. Ve bölüm çalınırken o an geldiğinde kulaklarını tıkadığı jestleriyle uyumsuz sesli bölüm hakkında küçük bir espri yapmayı da ihmal etmedi. Bu bölüm bittiğinde yine müzik durdu ve konuşma başladı. Sıradaki bölüm askerleri uğurlayan kadınların üzüntülü konuşmalarını, hallerini tiz sesli partisyonlar betimleyecekti. Ondaki sonraki bölümde savaş ve top sesleri.. Yine bölüm öncesinde bir-iki örnek top sesinin kontrbasın nasıl betimlediğinin örneğini çaldırdı. Ben bir dinleyici olarak keyiften eriyordum koltukta.

Purcell'den "The Fairy Queen", Handel'den "Alcina"nın bale müziği bölümü, Warlock'tan "Capriol Suite" şeklinde ilerleyen konser seçkisinde her eserin açıklanması "Battalia"da olduğu gibi bölüm bölüm şeklinde olmasa da eser başlarındaki bir saniye bile sıkılmadığımız konuşmalarla devam etti. 

Battalia'daki bölümleri kese kese yapılan sunum şeklinden öyle etkilendim ki; acaba bunu, belki en azından özel bazı etkinliklerde nadiren yapmak üzere, Gökçe Bahar Oytun'un da çello partisyonunu kaydettiği "Mülteci" isimli, 10 dakika süren ve enstrümantal bölümleriyle kafamda resimler çizdiğim bir parçamın canlı performansında ben de ilk 5 dakika süren sözlü kısmı bittikten sonra parçayı durdurup, sıradaki 5 dakikalık enstrümantal outro'sunun bölüm bölüm neleri anlattığını anlatıp çalmaya öyle devam etme işini uygulayabilir miyim bizim olası konserlerimizde diye düşündüm.. Progresif hard rock türünde bir eserin canlı performansı için 'progresif' kelimesinin hakkını verecek bir hareket olabilirdi sanırım hard rock kültürü içinde.



Beni telefonla arayıp çağıran Sevgili Gökçe Bahar; onun sayesinde takibe aldığım Karşıyaka Oda Orkestrası; İzmir'e ilk kez misafir olan Şef Howard Arman sayesinde ilham verici müzikal bir deneyim daha yaşadığım için teşekkür ediyorum.

Konserin sonundaki bis gibi ben de biste Caprion Suite'in (tabii ilk dinlemenin verdiği izlenimle ancak) en sevmiş olduğum bölümü olan en son bölümünün biste tekrar çalınmasından aldığım keyfi not düşerek söyleyeceklerimi bitireyim.



Bora ŞAHİNKARA
10 Mart 2024



  









Fotoğraflar: @gunlukkarsiyaka



Setlist.fm'de 4 Mart 2024 KODA Konseri: https://www.setlist.fm/setlist/karyaka-oda-orkestras/2024/hikmet-imek-sanat-merkezi-karyaka-turkey-4baa9b22.html

11 Şubat 2024 Pazar

Kedi İşleri: Kaç Kediye Bakıyorum?

Yıllardır bana sorulan ve cevabını net bir sayı olarak veremediğim soruya açıklık getirmeye çalışayım ve baştan alıp, şöyle bir hesap yapmaya çalışayım da bu soruyu merak eden herkesin kafası bir nebze berraklaşsın bakalım..

Hayatımın ilk 29 yılında canhıraş kişisel alanımı koruma mücadelesi verdiğim aile, devlet ve çeşitli otorite odakları karşısında durumlarım böyleyken bir de bir hayvana bakmaya karar vermek gibi büyük bir sorumluluk için koşullarımın uygun olmadığını düşünüyordum. Bu sebeple 2017'ye kadar yaşadığım eve arkadaş olarak alıp da düzenli olarak bakma sorumluluğunu üstlendiğim hayvan sayısı sıfır oldu.

2017: CONİ

12 Haziran 2017'de aile evinde yaşıyorken ilk bakmaya başladığım kedi arkadaşım Coni oldu.


9 Temmuz 2018, Coni

2018: MAHALLEMİN KEDİLERİ

2018'de, yani 30. yaşımda aileden ayrı bir müstakil eve çıktım. Bu ev, sokakta yaşayan kedileri de, kapı-pencere açıksa, girip çıkabilecekleri şekilde konuk ediyordu. Bu yeni kültür ile karşılaştığımda besleme yapma konusunda bir karar vermem gerekiyordu. Sorunsal şuydu benim için: Acaba evimin çevresinde yaşayan kedilere düzenli olarak besleme yapmaya başlarsam, o ondan duydu, o onu çağırdı, bir tanesi doğurdu, diğeri kayınçosuyla geldi derken acaba bakmak zorunda hissettiğim kedi nüfusu sonsuza kadar artar mı? Benim için bilinmez bir deneyim olanı tercih ederek riske girip, mahallenin kedileri ile dayanışmayı seçtim. Kısırlaştırma politikası da dayanışmanın bir parçası idi. (Ki eğer bu konuya dair etik tartışma açılacak olursa o ayrı bir yazının konusu belki ama bir cümle ile geçersem de "Kediler için en etik tercih olarak 'kötü' ile 'daha kötü' arasında 'kötü'yü tercih etmek zorunda kalmak" derim). Riske girip, doğru olanı yaptığımda korkulan falan olmadı; her zaman mahalleden çeşit çeşit kedi arkadaş uğradı ve günlük sirkülasyon olarak ortalama 15 kedi eve uğramakta.

Ben evde yaşamaya başladığımda o evin gediklisi olan ve beni aralarına kabul eden; elbette aslında o sokakta yaşayan ama bir ev kedisi gibi de yaşamayan; Fırat ve Tarçın oldu. Bu arada taşındığım ilk aylarda, yeni evimin onun için yeteri kadar konforlu ve uygun olmadığını düşündüğüm için Coni aile evindeydi.

Yeni müstakil evde Fırat ve Tarçın gibi sokaktan başkaca yeni kediler pencereden gelip, eve uğramaya başlamışlardı. Bunlardan ilkine "Misafir" adını koymuştum. Evime gelen yabancı tatlı misafirlere henüz alışık değildim ve heyecanla ilkine bu ismi uygun görmüştüm. Zamanla başka birkaç kedi ile daha bu şekilde tanıştık.

İlkbahar 2019'da Coni'yi yeni evime taşımıştım. Coni, 2020 yılına kadar, sokaktan alıp benim hayatıma soktuğum tek kedi iken; diğer arkadaşlarım beni hayatlarına sokan kedilerdi.

Coni, maalesef FIP virüsü sebebiyle, teşhis konduktan sonra 8 aylık bir tedavi-bakım süreci sonrası; 6 Ocak 2020'de aramızdan ayrıldı.

Haziran 2020'ye kadar yine sadece beni kendi hayatlarına konuk eden arkadaşlarım kalmıştı. Kendileri uğramayı tercih ederlerse yesinler diye düzenli olarak evin merdivenlerine mama koyduğum ve sağlıklarıyla ilgili olduğum arkadaşlarım, istedikleri zaman yaşadığım evde de uyuyabiliyorlardı.


29 Haziran 2020

2020: DİEGO, LEO, PUDRA, PEDRO, DÜBEŞ, LİLİ, ZİZİ, MORÎ

Eve gelince dışarıdan gelen ve ilk tanıştığım Misafir, 3 Haziran 2020'de 4 tane bebek doğurdu evimin neredeyse içine. Zaten 3. gün onları bizzat evin içine taşıyıp, evde bakmaya başladı. Maalesef onlara 14 gün güzelce baktıktan sonra bebekler 15 günlükken Misafir bir tarifk kazası sonucu hayatını kaybetti ve kendilerine yetemeyecek 15 günlük bebeklerin sorumluluğu benim bakımıma kaldı. Yaklaşık 45 günlük olduklarında kuru mama yiyebilmeye ve tuvaletlerini kuma yapmayı öğrenene kadar 4 bebeğe uyku fakiri geceler, yaz sıcağı ve neredeyse bir 'kendi hayatımdan vazgeçiş' içeren bir 30 günlük süreçte ben anne sütü muadili süt tozlarını biberonla içirip, tuvaletlerini yaptırdım. Coni'den sonra benim hayatıma teşrif eden bu dörtlünün isimleri: Diego, Leo, Pudra ve Pedro idi. Bu dört kardeş 45 günlük süreçlerini sağlıkla yeni aşmışken tam o sıralarda onlardan bir boy daha büyük olan ve onlarla beraber doğmuş bir kardeş gibi alışık bir ilişki kuran, ismini bu ekibe beşinci olmasından ilhamla anneannemin koyduğu Dübeş geldi. 

18 Haziran 2020. Pudra 15 günlük.

Sorumluluğuma aldığım 5 kedi ve sorumlulukla baktığım mahalleden diğer kediler mevcuttu artık. 2020 Kasım'ında ise mahalleden eski komşum "Ali" diye bir sorumsuzun elinden aldığım 3 kardeşi daha evime getirdim: Lili, Zizi, Morî. Sokağımızın kedileri haricinde sorumluluğuma aldığım kediler 8 olacaktı ki; çok sevdiğim bir arkadaşım, Arzu Sert, 4 kardeşten Leo ve Pudra'yı sorumluluğuna aldı ve bende sokaktakiler hariç 6 kişi kaldı 2020'yi bitirirken. (Arzu sonra yurtdışına taşındı, çok üzülerek Leo ve Pudra'yı son derece güvenli bir şekilde İzmir'de bıraktı ve o iki kardeş günümüzde Buse isimli bir arkadaşımda yaşıyor.)

4 Aralık 2020. Lili ve Morî.

Mayıs 2021'de birkaç günlüğüne Samsun'a, şehirdışına çıkacakken Lili-Zizi-Morî'yi apartman daireli bir arkadaşıma ve Diego-Pedro-Dübeş'i de bahçeli evli başka bir arkadaşıma emanet etmiştim. Son derece sorumlu olan bahçeli evli arkadaşlarımın hiçbir kusuru olmadığının altını çizerek, benim yanlış kararımın sonucunda onların benim olmadığım günlerde misafir kaldıkları evde dışarı çıkmalarına izin vermiştik ve Pedro ve Dübeş maalesef bizi çok üzerek, evden kaçıp, kaybolmuşlardı. Çok defa o sokaklarda aradık. İkisi birden kaçtıkları için ikisinin de başına kötü bir şey gelmediğini tahmin ediyoruz ve kendilerine beslenip, bakıldıkları konforlu bir ortam bulduklarını umuyoruz.

Sokaktakiler hariç baktığım kediler 4'e düşmüştü..

2021: DİNGO, LUNGO, PETİTO

2021 yılı bitmeden, bir üst mahalleye taşınan eski bir komşum bana Dingo ve Lungo adını verdiğim çocukları getirdi ve kendim seçerek baktığım kedilerin sayısı yine 6 oldu. 2021 yılında yine bir komşumun bana gösterdiği minicik bir çocuk kedi iken tanıştığım ve maalesef 2023 yılının sonlarından itibaren hiç sokakta görmemeye başladığım Petito da 7. idi.

2022 yılında Yiğit Şimşek'ten Pinokyo'yu aldım ama o ilginç bir şekilde kusa sürede benle teması keserek bir alt sokakta yaşamaya başladı. Günümüzde hemen bir alt sokağımda, tam olarak hangi bölgede yaşadığını biliyor ve hâlâ orada görüyorum. Sağlıklı. Tahmin ettiğim kadarıyla düzenli besleme yapan bir evin çevresinde takılıyor. Benden mama bile yemeyecek kadar uzak olduğu için onu baktığım kedi olarak sayamam.

2022: KİMYON, CİNO BİTTER

2022 yılında sorumluluğuma aldığım iki kediden biri dörtyol ağzının orada minik bacaklarıyla koşuştururken güvenliğinden endişe ettiğim için bir çocuk kedi olarak eve getirdiğim Kimyon ve Selçuk'un bana getirdiği Cino Bitter oldu. Bu arada Lungo'nun kardeşi Dingo, önce Pinokyo gibi aşağı sokakta yaşamaya başladı ve bir süre sonra hiç görülmemeye başlandı. Onu da besleyen birileri vardı ve onlara da sordum, bilmedikleri cevabını aldım ve maalesef hayatını kaybettiğini tahmin ediyorum..

2023: RONÎ, ZUZU

2023 yılının yeni teşrifleri de Coni'yi 2017'de bulduğum yer ile tam aynı yerde bulduğum ve onun gibi siyah-beyaz olan, bu yüzden ismini Coni ile benzer olarak Ronî koyduğum Ronî ve yine Selçuk'un bu sene getirdiği Zuzu sorumluluğuma girdi. Ronî şu an ortamın en küçüğü olarak etrafında rastladığı tüm kedilere bulaşan, kuduruk bir kedi olarak ve Zuzu da hayatında yaşadığı birkaç ortam değişikliğine rağmen zamanla çok iyi bir şekilde sosyalliğe alıştığı ve yeni "sokak & ev" yaşam tarzını çok sevdiğini gözlemlediğim şekilde devam ediyorlar.

9 Şubat 2024'te bu yazıyı yazarken son güncel durumda yaşadığım ev civarında yaşayan benim sorumluluğuma almayı seçtiğim kediler 9 adet. Ve bu kediler kendi istekleriyle aynı zamanda sokağımda da yaşıyorlar. Bunun haricinde evimi benden çok kullanan Fırat ve Tarçın başta olmak üzere aynı zamanda istedikleri zamanlarda ev kedisi gibi içeride takılan, sayısı belirsiz ama çok da olmayan mahallemin kedileri var. Ben her gün evimin merdivenlerine mama koyuyorum ve bu iki kedi grubunun toplamı olarak, kadrosu da sürekli değişmekle beraber (mahallemin kedileri her gün düzenli uğramıyor ve dönüşümlü olarak çeşitli kediler uğruyor) gözlemlerime göre, tahmini olarak, sirkülasyon hâlinde ortalama her gün 15-20 kedi benden mama yiyor diyebilirim.

***

İşte hikâyemiz bu şekilde ilerlemekte.

Yakınen hayvan bakımı kültürüm 2017'de Coni ile başladı. 2020'de ise ne Coni'nin hikayesi bitti ne de diğer hayvanlarla hikayelerim.

Tam da bu iletişimlerden öğrenip, söylediğim bir cümle var: "Yaşama ne kadar yakın olursanız, ölüme de o kadar yakın olursunuz."

Ursula Le Guin'in öyküleri ve sokakta yaşayan hayvanlara, sokağıma daha yakından bakmak bana doğumları ve ölümleri kabullenmeyi öğretti. Karşılaşmalara gözümü daha çok açtığımda vedalaşabilmeleri de çok daha iyi öğrenmeye başladım. Yaşadığım yerin çevresinde alışılmamış sayıda sokakta yaşayan kedi olduğunu farkedip, onların 'acaba yaşamımı yaşanılmaz kılacak koşullara düşer miyim?' sorusunun cevabını tam bilmeden, henüz deneyimlememişken, etik olan bilinmeze adım atma cesaretini gösterdikten sonra evrene/yaşama yabancılaşmayı biraz daha aştım, kendimi konforlu bir alana sabitlemeye çalışmaktansa sabit olmadığını kabullendiğim, doğumların-ölümlerin olduğu bir yaşamın içine daldım. Yaşamın, evrenin gidişatı bu hareketlilik, bu akışkanlıktı. Eğer ölümsüzlük bulunsaydı, hiçbir doğum da olmamaya başlardı.

"(...) Ancak ölümlü olan yeni bir hayata gebedir Arren. Ancak ölümde yeniden doğum vardır. Denge bir durgunluk değildir. Harekettir - ebedi bir oluştur.(...)" (Ursula Le Guin - En Uzak Sahil / Yerdeniz III)

Tüm bu öğrendiklerimi, bu hislerimi "Kedi" adlı parçamda içime çok sinen bir şekilde toparlayıp, ifade edebilmiş olmamdan ötürü de çok mutluyum.


Bora Şahinkara
9-11.02.2024
Düzenleme: 07.03.2024


7 Şubat 2024 Çarşamba

Etikten Vazgeçmeden Sorumluluğun Yükünü Yönetmek

Alsancak çimlerde yürüyorken bir kediye zarar vermeye çalışan birini görsek onu derhâl engellemeye çalışacakken, sahil kenarı boyunca oltalarıyla balık avlayanları neden engellemeye çalışmıyoruz -bu çok normalmiş gibi-, diye sorgulamıştı bir arkadaşım. Acaba biz etik konusunda kendimizi olduğumuzdan daha iyi sanan ikiyüzlüler miyiz, anlamında sorguluyordu.

İçgüdüsel olarak kendimize fiziksel olarak daha benzeyen canlılarla daha güçlü duygusal empati kurarız. Kedi, köpek gibi bir canlıya zarar verilecek olsa bunun bize olacak bedelini çok düşünmeden engelleme (veya hayvan adına savunma, bir nevi vekaleten özsavunma) eylemine girişecekken yürüyüş yolumuzda toplumsal yaşamda son derece yabancılaşılmış, kabul görmüş ve kanıksanmış bir eylem olarak, çok sayıda insanı her gün düzenli olarak balık avlarken gördüğümüzde yapılan öldürme girişimi ve katliamların farkında olsak da bir önceki örnekteki gibi duygu yoğunluğu ile bunu durdurma girişimini önleyen şeyin öncelikle bize daha az benzeyen bir tür olmasının bizde daha az duygusal etki bırakıyor olması olduğunu düşünüyorum. Duygu azaldığında daha da yükselen akılcı düşünme becerimiz ise bu denli kanıksanmış bir rutin olarak öldürülmeleri konusunun anlık bir çıldırışın doğrudan eylemi ile kendimize bedel ödeterek yapacağımız radikal bir engelleme girişiminin tüm türler için daha özgür bir dünya adına yeterince iyi bir fikir olmayabileceğini düşünüyor olabilir.

Elbette ki yüzümüzü kapatmak, kolluk kuvvetlerini ömrümüzün geri kalanı boyunca atlatabilmek gibi gerekli önlemleri almış bir şekilde bir eylem planlayabiliyorsak bir balığın hayatını kurtarmak bile bir balığın hayatını kurtarır ve de bu eylemin bilgisi duyurulabildiği ölçüde başkalarına da ilham olabilir.

Peki Alsancak çimlerde dolanmakta olan bizler, yeterince çabaladığımızda bunu organize etmeye muktedir isek ve bunun için çaba göstermiyorsak yeterince etik miyizdir?

Hayatta etik olarak kalmaya çabaladığımız sürece yaşadığımız her saniye (hayatta kalışımız) daha etik bir dünya için kazanım olacaktır diye düşünürüm. Hayatta kalışımızı sağlıklı bir şekilde sürdürmek için (ve sadece yapmamız gerekeni yaparak yaşamaya çabaladığımızdan ötürü daha etik bir dünyaya kazanım olabilmek için) bir 'denge'yi sürdürmenin de hep yolunu-yöntemlerini düşünerek, oturtmaya çalışarak devam etmemiz gerekir.

Kendimizi gerçekleştirme yönünde sonuna kadar çabalamanın, özgür bir dünya adına hayatta yapabileceğimiz en iyi toplumsal siyasetlerden biri; belki de birincisi olduğunu düşünürüm.

Kendimizi bu evrene ifade etmek adına neyi istediğimizi, kendimizi ifade etmek adına hangi türden bir hikâye yazmamız gerektiğini bulmayı başarmak, başarmamız gereken ilk büyük başarı belki de.

Bunu başardıktan sonra 'özgür ve etik olmaya çabalamak' arka planda çalışan basit ve büyük bir sorumluluğumuzken, ön planda da kendimizi gerçekleştirmek ve (etikten kopmadan ve tutkuyla) hikâyenin sürekli devamını merak etmek için buna odaklanmış; kendini gerçekleştirmiş OLMAMAYI hayal bile edemeyen türden bir inatla çaba içerisinde; olması gereken tüm koşulları hesap etmeyi ve oldurmayı öğrenmek, bu yoldan inatla ayrılmamak içinde bulunduğumuz modern dünya sisteminde çoğu zaman tumturaklı bir özgürlük mücadelesine de eşdeğer oluyor.

Sahaya çıkmış 11 kişilik bir futbol takımında en iyi ve en neşeyle oynayacağımız pozisyonu öğrendikten ve o pozisyonda sahaya çıkmayı başardıktan sonra artık gerisi kolektif olmayı becermesini umacağımız bir takım oyununa bağlıdır.

Kendi pozisyonumuzda kendimizi gerçekleştirmek konusunda Lionel Messi gibi de olsak, kolektif oynayamayan bir takım içinde hem bireysel yaşam sevinci ve ulaşma hakkımız olan özgürlüğümüz anlamında tutkumuz doğrultusunda potansiyelimiz kadar hikâyemizi yazamaz, öğrenemez ve bunu gerçekleştirememenin acısını yaşarız; hem de toplumsal özgürlük anlamında bir ilerleme, her canlının en temel olarak hak ettiği özgürlüklerin kazanımını değil sağlamayı; hayal bile edebilmeye toplum olarak uzak kalırız.

Yavaştan sözü sadede yaklaştırmaya başlamak gerekirse... Bizim kendimizi gerçekleştirebildiğimiz ve harika olduğumuz pozisyonlar elbette sınırlı olacaktır. Herkes kendini gerçekleştirmek için çabaladığında, o balıkları kurtarmak için yapılabilecek küçük veya büyük herhangi bir eylem veya sistematik uzun vadeli bir mücadele organizasyonunu veya başka türden çeşitli çabaları göstermeye daha muktedir insanlar kendiliğinden belirecektir. Onlar forvette iyi olabilir, biz defansta. Önemli olan hepimizi özgürleştirecek takım başarısını (kolektif yapabilme-edebilme gücünü -ki bunun başarısı bireysel yapabilme-edebilme gücünü de yükseltir-) elde edebilmek için onla iyi paslaşabilmek. Kendimizden her mevkide harika oynamayı beklememeliyiz. Beklentimiz ve bir çabamız da şu olabilir: Her mevkide yeterince insan olması için insanları etik bir dünya görüşü eşliğinde kendini ifade edişini gerçekleştirme çabasını ömrü boyunca sürdürmeye teşvik etmek, ilham olmak; kendilerini gerçekleştirmeleri için çabalamak ve saire... Bunu yapmak yerine, insanları buna teşvik etmek yerine tek başımıza her pozisyonda en iyisini yapmaya çabalamaya girişmemiz en etik ve en faydalı tercih değil. Sonuç olarak kedi-köpeğe şiddet olunca derhâl durdurmak için koşacakken, oltasını denize atmış insanlara bir şey yapmayan bizler; muhtemelen etik konusunda ikiyüzlü değiliz.

***

2010'lu yılların başlarında, 'tiki-taka' adıyla anılan kolektif futbol felsefesi konusunda Johann Cruyff'tan aldığı ilhamla takımını oynatan teknik direktör Joseph Guardiola'nın dönemindeki Barcelona futbol kulübü altın yıllarında belki de dünyanın ana akım futbol tarihinde gelmiş geçmiş en iyi takım futbolunu oynamıştı birkaç yıl. Bu yazıdaki analojiyi yapmamı sağlayan, belki de analitik düşünme becerimi geliştiren bir örnekti. "Kendini gerçekleştirme çabası" denilen şeyi bence kimse hafife almasın. Top sektirerek, çello çalarak, sokaktaki yürüyüşünüzle veya kendinizi gerçekleştirme tutkusuyla yaptığınız belki basit bir rutininizle bir şeylere ilham olabilirsiniz.


Bora Şahinkara
7 Şubat 2024 




19 Ocak 2024 Cuma

Şevin Tepe'nin Solo Diskografisi "Güzeller" ile Başladı

Kimilerinin Ahura Ritim Topluluğu'ndan da tanıyabileceği Şevin Tepe'nin solo diskografisi Z Müzik etiketi ile yayınlanan "Güzeller" türküsünün single'ı ile başlamış oldu. Gümüşhane yöresinden anonim bir eser olan "Güzeller", Şevin Tepe'nin parlak ve yumuşacık ses rengine çok yakışan sade ve yumuşak bir müzikal düzenleme içeriyor ve bize Şevin Tepe'nin sesini çok iyi bir yalınlıkla sunuyor. Şevin Tepe, bu çalışmasını Berfin Çelik'e ithaf etti.




Solist: Şevin Tepe
Aranjman: Mehmet Ali EDİS
Lavta, Keyboard, Ukulele: Mehmet Ali EDİS
Viyola, Keman: Şaban GÖLGE
Kayıt: Sinan DEMİRTAŞ 
Mix – Mastering: Ertan KESER 
Stüdyo: Alekka ​


5 Ocak 2024 Cuma

Bora Şahinkara: "Mülteci" - Şarkı Sözleri





MÜLTECİ
Söz-Müzik: Bora Şahinkara
Albüm: Coni (2023)

Bir yoldayız, gece uzun
Ayışığı bi' garip parlar
Karanlıkta deniz gibi
Gece gördüğüm tarlalar

Hesapsızca koştururken
Bir ses duydum yönüm değişti
Birileri hayatım sınırında
Hesaplara girişti

Aklımda bir şarkı
Yüreğime fısıldar:
"İyi geceler evim
Günaydın uzaklar"

Nereden bu yolculuk
Nereye değil
Savaştan geliyorum
Evime değil

Nereden bu yolculuk
Nereye değil
Geçmişten geliyorum
Geleceğe değil
Geçmişten geliyorum
Evime değil

Çantamda arkadaşımın
Çorabı kalmış turuncu
Yüreğimin ön cebinde
Bir koku burcu burcu

Biraz hızlı çıkmışız evden
Saçım bugün taranmamış
Yüzümün her bir yerinde
Umutsuzluk kalmış

Nereden bu yolculuk
Nereye değil
"Selam"dan geliyorum
Yüz çevirmelere
Nereden bu yolculuk
Nereye değil
Ötelerden geliyorum
Beriye Değil
Evimden geliyorum
Evime değil
Geçmişten geliyorum
Evime değil


Bora Şahinkara



Bora Şahinkara: "Bir Taşla İki Meşe" - Şarkı Sözleri





BİR TAŞLA İKİ MEŞE
Söz-Müzik: Bora Şahinkara
Albüm: Coni (2023)

Şişedeki mektuplarım
Uzak sahillere varır
Rüzgarları takip eden
Bulması gereken yere varır

Şişedeki notlarımız
Kıyılarınıza varır
Bulutları takip eden
Olması gereken yere varır

Biz bizi orada bulunca
Topraktan çıkar bir neşe
Buna bir torunsözü der ki
Bir taşla iki meşe

Yüzüne yakından baktıkça
Görürüm savaşın izlerini
Yıkaması çok zor lekeler bırakan
Beş bin yıllık geçmişimi

Işığım gözüne vurdukça
Görürüm kendi silüetimi
Yıkması çok zor kayalardan
Beş bin yıllık geçmişimi

Şişedeki mektuplarım
Uzak sahillere varır
Rüzgarları takip eden
Bulması gereken yere varır

Şişedeki notalarımız
Kıyılarınıza vurur
İçinin sesini iyi dinleyen
Müziğin geldiği yere varır

Biz bizi orada bulunca
Bir serçe söyler Piaf'tan
Buna bir torunsözü der ki
Reçel damlıyor ağzından

Yüzüne yakından baktıkça
Görürüm savaşın izlerini
Yıkaması çok zor lekeler bırakan
Beş bin yıllık geçmişimi

Işığım gözüne vurdukça
Görürüm kendi silüetimi
Yıkması çok zor kayalardan
Beş bin yıllık geçmişimi

Bora Şahinkara



Bora Şahinkara: "Kedi" - Şarkı Sözleri




KEDİ
Söz-Müzik: Bora Şahinkara
Albüm: Coni (2023)

Hangi rüzgar attı seni
Uçtun geldin elinde mi
Seslenmende buldum seni
Seçtin beni elimde mi

Sessizlikti senin dilin
Öğrenmeye mecbur elim
Bakışların nefeslerin
Artık benim anadilim

Islanmayı bilemezsin
Parmağın' suya sokmaz isen
Can can nedir bilemezsin
Durup canı dinlemezsen

Nasıl duyardım sesini
Sessizliği dinlemezsem
Nasıl görürdüm içini
Yavaşlayıp düşünmezsem

Diyalektik güller bitti
Bahçemde bir bülbül öttü
Başlangıçlar gelsin diye
Muhteşem bir final bitti

Islanmayı bilemezsin
Parmağın' suya sokmaz isen
Can can nedir bilemezsin
Durup canı dinlemezsen

Avucunda sıkamazsın
Sevgiyi bilmek istersen
"Merhaba"yı tadamazsın
Veda nedir öğrenmezsen

Yaşamdan haberdar ettin
Sonra da bir gece gittin
Veda nedir bilmez idim
Ölümü de sen öğrettin

Bora Şahinkara



1 Ocak 2024 Pazartesi

24 Aralık 2023 - Bora Şahinkara & Ezgi Tekin - Açık Mikrofon, Tyke Vegan Kafe, İzmir

 24 Aralık 2023 Pazar
Alsancak, İzmir
Tyke Kafe

(Bora'nın 10 Dakikalık Açık Mikrofon Sunumu)
- Kedi (A. Gitar: Bora Şahinkara, Vokal: Ezgi Tekin)

(Ezgi'nin 10 Dakikalık Açık Mikrofon Sunumu)
- Toxic (Britney Spears cover) (A. Gitar & Vokal: Ezgi Tekin, A. Gitar: Bora Şahinkara)
- Glory Box (Portishead cover) (A. Gitar & Vokal: Ezgi Tekin) 




12 Aralık 2023 Salı

[Press Kit] - Bora Şahinkara & Friends Present: Turkish Progressive Hard Rock Mini Album "Coni" (Johnny) Released!

The 5-track mini album, for which Izmir-based musician Bora Şahinkara composed the lyrics and music, recorded it with his musician friends, and dedicated it to the cat "Coni" that he took care of between 2017 and 2020, was released on all music listening platforms on December 8, 2023.

The album, which is in the genre of 'progressive hard rock' and consists of 2 instrumental and 3 Turkish lyrics, contains a trilogy dedicated to the composer Bora Şahinkara's cat Coni: "Bir İsimsizin Teşrifi" (A Nameless' Coming), "Kedi"(The Cat) and "Coni (Karşılaşma & Veda) (Coni: Meet & Farewell)".

Apart from this trilogy, the album contains two more songs named "Bir Taşla İki Meşe" (Two Marbles by One Stone) and "Mülteci" (Refugee) (except for the composition of Bir İsimsizin Teşrifi, which he completed with Tarık Altun), all the lyrics and all the instrument parts were written by Bora Şahinkara.

Guitars: Bora Şahinkara
Drums: Gökhan Bektaş
Bass Guitar: Murat Küçükarslan
Guest Gutiar: Tarık Altun
Vocal of "Kedi": Ezgi Tekin
Vocal of "Bir Taşla İki Meşe": Zilan Yıldız
Vocal of "Mülteci": Serap Çiğdem Şahin
Cello of "Mülteci": Gökçe Bahar Oytun

All tracks were recorded, mixed and mastered at Phoenix Studio (Izmir, Turkey), except for "Coni" track; both of acoustic guitar parts were played and recorded by Bora Şahinkara himself. Mixing and mastering were done by Gökhan Bektaş (Phoenix Studio).

Bora Şahinkara, who does not have a band but created this album with his musician friends, is preparing to enter the process of forming a band to play these songs live.


Coni Album - Spotify:

https://open.spotify.com/intl-tr/album/4h41ZWsfioFkRij2ORuJbM?si=k4MB26vEQmiVonRMi-zW0g 


Coni Album - Youtube:

​​​​​​​https://www.youtube.com/playlist?list=PL6fx8LmCMeV-F6iQ1IQq5vaocneAHIjzE 


Coni Album - Apple Music:

​​​​​​​https://music.apple.com/us/album/coni/1718028740 


Bora Şahinkara - Musician Page - Instagram:

​​​​​​​https://www.instagram.com/borasahinkara.mi/ 


Bora Şahinkara - Personal Instagram Page: https://www.instagram.com/borasahinkara/ 

​​​​​​​Ezgi Tekin - Youtube Page: https://www.youtube.com/@ezgitekin84/videos 

Gökçe Bahar Oytun - Personal Instagram Page: https://www.instagram.com/gokcebaharoytun.cellist/ 

Gökhan Bektaş

Murat Küçükarslan - Spotify Artist Page: https://open.spotify.com/intl-tr/artist/1j5jmPnK5EBmvdMlX1Xg4f?si=ZpZXoGfwQuOEQBjue9e1kg 

Serap Çiğdem Şahin - Spotify Artist Page: https://open.spotify.com/intl-tr/artist/5GeAPXZUlz3EI0ZbFNYFuI?si=TjjUSxX1TYytqIkHXkLEsA 

Tarık Altun

Zilan Yıldız - Personal Instagram Page: https://www.instagram.com/zilanhasretyildiz/ 


Album Cover



Murat Küçükarslan & Bora Şahinkara (Photo by Mehmet Ali Ersözlü, December 2022, Phoenix Studio)



(Photo by Mehmet Ali Ersözlü, December 2022, Phoenix Studio)



Gökçe Bahar Oytun (March 2023, Phoenix Studio, Photo by Bora Şahinkara) 



Bora Şahinkara (Photo by Noha Ahmed)



Gökhan Bektaş & Tarık Altun (March 2023, Phoenix Studio, Photo by Bora Şahinkara)



Serap Çiğdem Şahin (2023, Phoenix Studio, Photo by Bora Şahinkara)



Ezgi Tekin (December 2022, Phoenix Studio, Photo by Mehmet Ali Ersözlü)









11 Aralık 2023 Pazartesi

[Basın Bülteni] - Bora Şahinkara ve Arkadaşları Sunar: Türkçe Sözlü Progressive Hard Rock Mini Albümü "Coni" Çıktı!

İzmirli müzisyen Bora Şahinkara'nın söz ve müziklerini besteleyip, müzisyen arkadaşlarıyla kaydettiği ve 2017-2020 yılları arasında baktığı kedi "Coni"ye ithaf ettiği 5 parçalık mini albüm 8 Aralık 2023'te tüm müzik dinleme platformlarında yayına girdi.

2 enstrümantal ve 3 Türkçe sözlü parçadan oluşan 'progressive hard rock' türünde olan albümün bestecisi Bora Şahinkara'nın kedisi Coni'ye ithaf ettiği bir üçleme içeriyor: "Bir İsimsizin Teşrifi", "Kedi" ve "Coni (Karşılaşma & Veda)".

Bu üçleme haricinde "Bir Taşla İki Meşe" ve "Mülteci" adında iki parça daha barındıran albümde (Tarık Altun'la beraber tamamladığı Bir İsimsizin Teşrifi'nin bestesi hariç) tüm sözleri ve tüm enstrüman partisyonlarını Bora Şahinkara'nın yazdığı albümde gitarları kendisi, davulları Gökhan Bektaş, bas gitarları Murat Küçükarslan, konuk gitarları Tarık Altun çalarken; üç sözlü parçayı üç farklı vokalist seslendirdi. "Kedi"de Ezgi Tekin, "Bir Taşla İki Meşe"de Zilan Yıldız, "Mülteci"de Serap Çiğdem Şahin mikrofon başına geçerken "Mülteci" parçasına çellosu ile Gökçe Bahar Oytun konuk oldu.

İki akustik partisyonunu da Bora Şahinkara'nın kendisinin çalıp, kaydettiği "Coni (Karşılaşma & Veda)" haricinde tüm parçaların kayıtları, mix ve mastering'leri Phoenix Stüdyo'da yapıldı. Mix ve mastering'lere  Gökhan Bektaş imza attı.

Bir grubu olmayıp, bu albümü müzisyen arkadaşlarıyla vücuda getiren Bora Şahinkara bu parçaları canlı çalabilmek için bir grup kurma sürecine girmeye hazırlanıyor.

Coni Albümü - Spotify:
https://open.spotify.com/intl-tr/album/4h41ZWsfioFkRij2ORuJbM?si=k4MB26vEQmiVonRMi-zW0g 

Coni Albümü - Youtube:
​​​​​​​https://www.youtube.com/playlist?list=PL6fx8LmCMeV-F6iQ1IQq5vaocneAHIjzE 

Coni Albümü - Apple Music:
​​​​​​​https://music.apple.com/us/album/coni/1718028740 

Bora Şahinkara - Müzik Sayfası - Instagram:
​​​​​​​https://www.instagram.com/borasahinkara.mi/ 

Bora Şahinkara - Kişisel Instagram Sayfası: https://www.instagram.com/borasahinkara/ 
​​​​​​​Ezgi Tekin - Youtube Sayfası: https://www.youtube.com/@ezgitekin84/videos 
Gökçe Bahar Oytun - Kişisel Instagram Sayfası: https://www.instagram.com/gokcebaharoytun.cellist/ 
Gökhan Bektaş
Murat Küçükarslan - Spotify Sayfası: https://open.spotify.com/intl-tr/artist/1j5jmPnK5EBmvdMlX1Xg4f?si=ZpZXoGfwQuOEQBjue9e1kg 
Serap Çiğdem Şahin - Spotify Sayfası: https://open.spotify.com/intl-tr/artist/5GeAPXZUlz3EI0ZbFNYFuI?si=TjjUSxX1TYytqIkHXkLEsA 
Tarık Altun
Zilan Yıldız - Kişisel Instagram Sayfası: https://www.instagram.com/zilanhasretyildiz/ 


Albüm Kapağı, Tasarım: Bora Şahinkara

Ezgi Tekin, Fotoğraf: Mehmet Ali Ersözlü



Murat Küçükarslan ve Bora Şahinkara, Fotoğraf: Mehmet Ali Ersözlü



Gökçe Bahar Oytun, Fotoğraf: Bora Şahinkara 


Serap Çiğdem Şahin, Fotoğraf: Bora Şahinkara


Bora Şahinkara ve Gökçe Bahar Oytun


Gökhan Bektaş ve Tarık Altun, Fotoğraf: Bora Şahinkara



Phoenix Stüdyo, 1 Aralık 2022, Fotoğraf: Mehmet Ali Ersözlü


Tarık Altun, Fotoğraf: Mehmet Ali Ersözlü


Bora Şahinkara (Fotoğraf: Noha Ahmed, 2023)

26 Ekim 2023 Perşembe

"Aşk, Büyü Vs." Filmi Üzerine

İngilizce kelimelerle söylemem gerekirse 'straight mind'a sahip bir aşk filmi. O açıdan film sığlaşıyor. Evet, toplumsal cinsiyet normativitelerine uyum sağlamak bakımından pek de 'queer' bir zihniyete sahip olmayan eşcinseller de gayet var ve onların hayatları benim için filmini izleyecek kadar ilgi çekici bir konu değil. 

Queer'e uzaktan bakan, yabancılaşmayı pek aşamamamış, belki iyi niyetle "Biz lgbt dostuyuz" diyen ama pek de yakından tanımayan, bunu uzaktan diyen 'cis-het' bir kültürün ilginç bulabileceği ve 'orijinalliğini' alkışlayabileceği bir film diye eleştirebilirim.

Bora

26 Ekim 2023

9 Ekim 2023 Pazartesi

Filistin-İsrail Savaşı Üzerine

İsrail'in on yıllar süren işgaline karşı Filistin'in özgürlüğünün yanındayım. Bir şiddeti durdurmak için bir şiddet, bir direniş de gerekebilir. Ancak zulme karşı, dinci örgütlerle ittifakı doğru bulmuyorum.

On yıllardır gerçekleşen işgal ve zulmü sonlandırmaya yönelik haklı bir isyan için koşullar, barbar dincilerle ittifaktan başka bir imkan göstermiyor muydu; o koşulları da bilmiyorum..

("Orada olsaydım"ın milyonlarca parametresini, koşulları hesaplamak imkansız ama belki savaş hakkında düşünürken "Ya orada olsaydım" kısmını da yine de kabaca düşünmeye çalışmak gerekir..) Orada olsaydım tavrım Filistin'in özgürlüğünü savunmakla beraber vicdani ret yapmak olurdu. Katılmazdım. Belki benim gibi düşünen birilerini bulur, güvenli bir sığınak keşfedip, yaralı hayvan ve kimliği farketmeksizin yaralı insan kurtarma çalışmasına katılmayı tercih ederdim. Hah! "Bu ulvi işini yaparken bütün bu trajedinin sorumlusu zümreden birileri yaralı olarak eline geçse ne yaparsın? Hayatta tutup, serbest bırakıp, milyonlara olan zulüm sistematiğini sürdürmesine mi izin verirdin?" diye soru işaretleri çıkacaktır. Tam olarak buna iyi bir cevap Ursula Le Guin'in "Dünyaya Orman Denir" öyküsünün finalinde var.

Analoji hatalı olur mu bilmem ama bir başka küçük örnek vereceğim: Gezi ayaklanmasına heyecanla ve özgürlük tutkusuyla katıldım. 'Bir başka' versiyonu olsa ona da katılırdım. Ama sözgelimi Hüda-Par'lılarla aynı safta bulunmayı redderdim. 

Ayrıca;

Savaşın kazananı olmaz.

En haklı savaş bile on binlerce, milyonlarca canı -bu konuyla ilgisi olup olmamasına zerre bakmadan- ya öldüren ya da ömür boyu travmatize eden büyük bir kıyım etkinliğidir.

Savaşa girenin eli temiz çıkmaz.

Elinde daha fazla silah olan hep kazanacaktır..

Tahakkümcü bir şiddeti durdurmaya yarayan bir şiddetin karşıtı değilim. Durdurmanın başka yolları da olmalı. Karar verici zümreye odaklanan bir direniş belki. Korkunç bir rastgele ölüm saçan ve etki ettiği herkesi travmatize eden, korkunç bir yıkım etkisi olan, 'kazanılsa' bile öldürme deneyimini yaşatan bir olgunun kazananı olur mu? Kılıçlarımızı kuşanıp erkek gibi bağırmadan özgürlüğümüz için cesurca ve akıllıca mücadele etmenin yolu yok mu?

Hiçbir şeyden habersiz hayvanların, çocukların, İsrail'de ve Filistin'de bunu hiç hak etmeyen insanların adına 'rastgele ölüm saçan' sıcak savaşın bir an önce durmasını diliyorum. Bu bir dünya kupası maçı değil.

9-10.10.2023

28 Ağustos 2023 Pazartesi

27 Ağustos 2023 - Vera & Arınç Ekin & Bora Şahinkara Sokak Müziği - Alsancak, İzmir

27 Ağustos 2023 Pazar
Alsancak, İzmir
Çimler

Vera'nın Sokak Müziği Programı
--
- The House of the Rising Sun (Anonim) (A. Gitar: Bora, Vokal: Vera)
- Come Together (The Beatles) (A. Gitar: Bora, Vokal: Vera)
- The Community of Hope (PJ Harvey) (A. Gitar: Bora, Vokal: Arınç)
--
Vera ve Arınç'ın Sokak Müziği Programı
--
- The House of the Rising Sun (Anonim) (A. Gitar: Bora, Vokal: Vera)
-- 
Vera ve Arınç'ın Sokak Müziği Programı




Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Bora
Üstteki fotoğraf: Bora
Üstteki fotoğraf: Bora
Üstteki fotoğraf: Bora
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Tayfun
Üstteki fotoğraf: Bora
Üstteki fotoğraf: Bora

29 Temmuz 2023 Cumartesi

"72 Seasons" Üzerine - 2. Bölüm

"Albümün temasıyla müzikal kısmının alakası yok" diye eleştirenleri görüyorum fakat bana göre 1975-1980 arası heavy metal'inin Metallica tarzı bir yorumu gibi. Peki bilin bakalım bu yıllar kimlerin çocukluk dönemine denk geliyor?

Heavy metal janrını ana akım müzik gündemine taşımayı başarmış dev klasik hit'leriyle; bambaşka müzikler dinleyenlerin bile kayıtsız kalamayacağı yakalayıcılığı, gücü, sanatsallığı ve 'easy listening' olmayı aynı potada eritebilmiş hit'leriyle; milyonlarca insanı metalciliğe ilk adımını attırmış hit'leriyle bu albümde karşımıza çıkmıyor Metallica. Zaten bu albümde bunu denemek yerine albümün temasının harika bir soundtrack'ini yapmaya odaklanmışlar. Metalciliğe başlatacak klasik Metallica albümlerinden değil, zaten metalci olanların sevebileceği albüm.

Müzik piyasasının kurallarına değil, keyiflerinin kâhyasına uyarak uzun uzun parçalar yapmışlar.

Ve yine Metallica tarihinde oturmuş çok daha garanti formülleri uygulamaktansa albümün teması, ruhu ne gerektiriyorsa onun peşinden gidip ne çıkacağına bakmışlar.

Peşinden gidebilecekleri Metallica formülleri neydi:

- Gaz ve albümün ve turne konserlerinin açılışına yakışır bir a1 parçası: Fight Fire With Fire, Battery, Enter Sandman, Fuel, Hardwired,...
- Epik a2 parçası: Master of Puppets, And Justice for All,...
- A4 ballad'ı: Fade to Black, Sanitarium, One, The Day That Never Comes
- Albümde sondan bir önce gibi yerde yer alan enstrümantal: Biliyorsunuz işte..
- Hıphızlı son parça: Damage Inc., Dyers Eve, My Apocalypse, Spit Out the Bone,...

Peki Metallica 72 Seasons'ta ne yapmış: Stüdyoda işe başlarken "bir ballad, bir enstrümantal, hızlı giriş, hızlı final, yavaş-hızlı dengesi, bir tane de basçı bestelesin" gibi bir baştan sona bir albüm dengesini kasten gözetmemişler. James Hetfield'ın da röportajlarında da zaten aynen söylediği gibi.. "O zamanlar bir riff bir şarkı demekti. Bir riff bulur, onun varyasyonlarını üretir, ilerlerdik şarkıyı yazarken...". Buldukları riff'lerin peşinden giderek parçaları inşa etmişler ve parçaları albüm içi dengeyi gözetmeksizin çuvala atıp atıp, toparlayıp bir albüm haline getirmişler. Bu tembellikten falan değil; albümün teması gereği, "70'ler sonu 80'ler başı metalcisi James-Lars nasıl yapardı" tavrını ortaya koyma söz konusu. Dikkat ederseniz Kill 'em All da baştan sona patır kütür hızlı parçaların sıralandığı albümdür. Sonrasındaki albümlerde zaten şarkı yazımı sürecine büyük müzisyen Cliff Burton giriyor ve günümüzdeki Metallica'nın klasik albüm şablonu, klasik görkemli-sanatsal derinliği doğuyor. Süper bir thrash grubu olarak diskografilerine giriş yapmış Metallica, denkleme Cliff Burton'ın müzisyenliği katıldıktan sonra metal dünyasında dünyanın en büyük grubu olmanın yolunu yürümeye başlıyor. 72 Seasons'a dönecek olursak, işte bu albüm henüz Cliff'le tanışmamış 17 yaşındaki James-Lars'ı resmediyor. Albümün samimiyetindeki kilit nokta şu: "Albümün adı yine 72 Seasons olsun ama bir tane Fade to Black tarzı, bir tane enstrümantal falan koyalım; baştan sona yardırıp gidersek albümü arka arkaya dinlemesi zor olacak ve parçaları iyice tanıyana kadar başta birbirinin aynısı gibi hissedecek, bu da Metallica klasikleri arayanları tatmin etmeyecek, Kill 'em All veya Saxon, Diamond Head sevenler gibi daha küçük bir metalci kitle anlayacak" dememişler ve dediğim gibi temanın gerektirdiği tavrı tercih edip, oradan çıkacak besteleri merak etmişler ve Black Album gibi 'presentable' OLMAYAN bir şekilde albümü toparlamışlar. İşin samimiyeti işte burada.

Albümün bütün bu 'unpresentable' tavırla yaratılmışlığına rağmen konserlerdeki performansları ve onların canlı performans video servislerinden[1] sonra, canlı performanslarıyla parçaların iyice içine giren pek çok metal dinleyicisinin bu albümü Kill 'em All kadar seveceğinin de işaretlerini alıyorum ayrıca. ("İşaretlerini alıyorum" diyorum, çünkü ben günümüz hızlı-tüketken tasarlanmış modern insanı gibi böyle eserlerin iyi mi kötü mü olduğuna 30 saniyede karar vermem.) Belki de "Bakın bakın bi' de canlı görün" dercesine daha albümün ayağının tozuyla 6 parçayı canlı performe etmeye başlamaları bu sebeple olabilir.

[1] Metallica, turneleri sırasında her konseri baştan sona kaydeder ve her konser sonrasındaki birkaç gün içinde o konserden iki parçanın canlı performans video'sunu yüksek ses ve görüntü kalitesi ve çoklu kamera çekimi ile youtube kanalından sunar.

***

Son olarak 27-29 Nisan 2023'te yazdığım, 72 Seasons izlenimlerimin ikinci bölümünü oluşturan yukarıdaki yazıyı ilk kez 29 Temmuz 2023'te blogumda yayınlayacağım ve albümün çıkışının üzerinden 3,5 ay geçtikten sonra artık albümden şu andaki en sevdiğim 3 parçayı sıralayarak yazıya 3 ay sonra minik bir ekleme yapmış olayım:

72 Seasons Favorilerim:
1. Shadows Follow
2. Chasing Light
3. If Darkness Had A Son

27-29.4.2023
Bora Şahinkara 












Fotoğraflar: 23 Haziran 2023 Metallica İsveç konserinden. Kirk ve Lars'ın fotoğrafı Jeff Yeager'dan; James ve Robert'ın fotoğrafı Brett Murray'den.